30 Mart 2010 Salı

0 yorum

Bugün haplarınızı almayı unutmamışsınızdır umarım. Bakalım bekliyoruz anayasa değişikliği önümüze hap gibi sunulacakmış ya onlar düşünmüş herşeyi hazırlamış bize yutmak kalmış hadi bakalım hep beraber hapı yutalım.

29 Mart 2010 Pazartesi

Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi

0 yorum

Cumartesi günü Pera Müzesi'ndeydik. Asıl istediğim "İstanbul'un Tarih Sahnesi Hipodrom/At Meydanı" sergisi gezmekti. Onun dışında 4 sergi daha vardı hepsi birbirinden keyifliydi.

1. Katta "Anadolu ve Ölçüleri Koleksiyonu" ve "Kütahya Çini ve Seramikleri" sergisi.

2. katta "Düşlerin Kenti İstanbul"  Suna ve İnan Kıraç Vakfı Oryantalist Resim Koleksiyonu’ndan seçilmiş yapıtlar, 17. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına uzanan bir zaman dilimi içinde, çoğunlukla batılı sanatçıların Osmanlı dünyasına bakışını, gözler önüne seren önemli görsel belgelerdir. Üç ana bölüm olarak kurgulanan sergi, ev ve özel mekânlardaki yaşantıdan, kentsel alana ve oradan da İstanbul’un genel görünümlerine uzanıyor. Böylelikle Avrupalı ressamların tuvallerine yansıyan İstanbul, topoğrafyası, mimarisi, insanları, gelenekleri ve yaşam biçimleriyle bir bütün olarak yeniden canlanırken bu gezginlerin “doğu yolculuğu”na biz de katılıyor, eşsiz güzellikler barındıran Osmanlı dünyasını ve İstanbul’u onların gözünden, onlarla birlikte yeniden keşfediyoruz.

Osman Hamdi Bey'in meşhur eseri "Kaplumbağa Terbiyecisi" nin 1906'ta yapılmış 1. versiyonu da koleksiyon içinde yer alıyor. Özellikle "Lale Devri"ndeki "Sadabad Eğlenceleri"nde geceleri bahçelerin aydınlatılması için kaplumbağaların sırtlarına mumlar dikilerek serbest bırakılırmış, ne kadar doğru bilmiyorum.Tablo'nun anlatmak istediği büyük ihtimalle bu değil tabi ama o zamanlarda da bu tip eğlenceler olduğunu düşünmemek için sebep yok, böyle şatafatlı eğlenceler o zamanlar bol bol düzenleniyordu herhalde.

Doğulu Kadının özel yaşam alanı olan hareme girmek her babayiğidin harcı olmadığından genelde resamlar bu yaşantıyı hayali olarak  ve özellikle de iç mekan tasvirlerinde modelleri genellikle gayrimüslim ailelerden seçerlermiş ki bu zaten tablolarda açıkça belli oluyor. Bu koleksiyon eserleri Pera Müzesi'nde sürekli sergilendiği için belli bir süre sınırı sanırım yok. Mutlaka gitmenizi tavsiye ederim. Bir zamanlar İstanbul'un nasıl olduğunu hayal etmekten öte resimlerde görebilirsiniz.

3. katta "Hipodrom/At Meydanı" sergisi. Bizans İstanbulu’nun en büyük ve en önemli yapılarından biri olan Hippodrom, kentin merkezinde imparatorluk sarayının hemen yanında yer alırdı. 4. yüzyıldan 7. yüzyıla kadar, sadece en heyecanlı ve en gözde atlı araba yarışlarının, gösterilerin yapıldığı bir alan olmakla kalmamış; aynı zamanda, imparatorların tahta getirildiği, askeri zaferlerin görkemli gösterilerle kutlandığı ve halkın, imparatorlarının huzurunda isteklerini dile getirebildikleri en önemli kamusal alan olmuştu. Atmeydanı ise Osmanlı dönemi İstanbulu’nun en önemli ve hareketli kamusal alanlarından biri oldu. Cumhuriyetin kuruluş döneminde de önemli olaylara ev sahipliği yapan İstanbul’un bu çok özel ve renkli alanını, Hippodrom / Atmeydanı: İstanbul’un Tarih Sahnesi sergisi arkeolojik bulgular, mimari çizimler, fotoğraflar İstanbulluları yaşadıkları kentin hafıza yolculuğuna çıkarıyor. Sergi, olağanüstü güzellikteki anıtların süslediği görkemli Hippodrom’u yeniden kuruyor ve çevresindeki yaşamı irdeliyor.

Hipodrom'un üç boyutlu bir görüntüsünün de yer aldığı bu sergide ben çok etkilendim. Nereden nereye gelmiş İstanbul. Keşke bu eserlerin en azından bir kısmı korunabilseymiş ama bu çalışmalara 1950'lerden sonra son verilmiş neden bilinmez. Sergi 18 Nisan'a kadar açık mutlaka görün.

4. katta "Picasso-Suite Vollard Gravürler Sergisi"  Suite Vollard, Picasso’nun yakın dostu ve döneminin en ünlü sanat tüccarı olan Ambroise Vollard’ın siparişi üzerine Picasso tarafından üretilen 100 gravürden oluşuyor. Bu sergi de 18 Nisan'a kadar açık. 5. katta da bu serginin devamı olduğunu düşünüyoruz ama artık o kata çıkacak halimiz kalmadığı için Pera Müzesi gezimizi burada noktaladık.


Ayrıntılı bilgi için ; Pera Müzesi



Sonrasında Asmalımescit'te zar zor yer bularak buz gibi biralarımızı yudumladık. Tünel'i eskiden de çok severdim şimdi daha güzel olmuş, ama öğrencilik yıllarımız kadar sık gelmiyoruz. Genelde kalabalık ve güvensiz buluyorum fakat yinede Şebnem Ferah gibi ben de ne kadar sevmiş olabilirim derken "İstiklal Caddesi Kadar" diyebilirim.

26 Mart 2010 Cuma

Ayıp Yahu!!!

0 yorum

Pasaportlara büyük zam!
1 Haziran'dan itibaren kullanılmaya başlanacak biometrik pasaportlar ile defter ücreti de artacak
26 Mart 2010 Cuma, 08:55:19
138 lira olan defter ücretinin en az 300 olması ve 10 yıllığına verilecek pasaportların harç bedelinin bin TL'yi aşması bekleniyor.
Türkiye, AB'ye uyum çerçevesinde 1 Haziran'dan itibaren kırmızı biometrik pasaportlara geçmeye hazırlanırken, yeni pasaportlarla birlikte ödenecek miktar da artacak. Sabah gazetesinin haberine göre, halen 138 lira olan defter ücretinin, çipler nedeniyle 300-500 TL civarında olması, 10 yıllığına verilecek pasaportların harç bedelinin ise bin lirayı aşması bekleniyor. Nihai fiyatın belirlenmesinde dünya standartları da masaya yatırılacak. Ancak Türkiye, biometrik pasaport uygulayan ülkeler arasında yine en yüksek harç ve defter bedeline sahip ülke olacak. ABD'de pasaport bedeli 107 dolarken, İspanya'da 20, Yunanistan'da 26 euro. Türkiye'nin hala kullanmakta olduğu mavi pasaportlarda 5 yıl için 616 lira harç bedeli alınıyor. Defter ile birlikte pasaport almak bir Türk vatandaşına 754 liraya mal oluyor. Mavi pasaportlar 2015 yılına kadar geçerli olacak.Yeni pasaportlarla ilgili teknik altyapı hazırlıklarına da başlandı. İl Emniyet Müdürlüklerine ve Konsolosluklara Mayıs ayından itibaren yeni pasaportların teknik altyapısı gönderilecek. Biometrik pasaportların çipleri de Almanya'dan ithal edilecek.

Kaynak: haberturk.com


Herkesin derdi bizimle zaten kendi ülkemizde bile pasaportlara bunca para veriyorsak demek ki diğer ülkelerin konsolosluklarının bizlerden bir hafta için dünya kadar vize parası almalarına da birşey dememek lazım. Müstahak çünkü bize.

17 Mart 2010 Çarşamba

Memnuniyet

2 yorum


Sizlere bir süre önce anneannemin Florence Nightingale Hastanesi'nde yaşadıklarını anlatmıştım. Bu konuyla ilgili Hasta İlişkileri Departmanı'na hitaben bir mail yazmıştım. Birkaç gün önce Hasta İlişkileri Sorumlusu Kadriye Hanım'dan, yaşadığmız bu durumdan çok üzüntü duyduklarını ve konuyla hemen ilgileneceklerini ifade eden bir mail geldi. Mail'den birkaç gün sonra da aradılar ve geçmiş olsun dilekleriyle birlikte eğer kabul edersek hastanede başka bir doktor için bir randevu ayarlayıp anneannem için gerekenlerin yapılacağını belirttiler. Sonuçta anneannemin bir kalp doktoruna ihtiyacı vardı biz de başka bir doktora henüz randevu almamıştık ve kabul ettik. Bugün anneannem hastaneye gitti ve Hasta İlişkileri Sorumlusu Kadriye Hanım kendisiyle bizzat ilgilenip doktora kadar eşlik etti. Büyük bir hastaneye yakışan işte budur. Bu davranışlarından da son derece memnun olduğumu burada bildirmek istedim. Türkiye'de de dikkate alınan bazı şeyler varmış demekki. Tekrar teşekkürler.

16 Mart 2010 Salı

MİSKET ŞARAPEVİ

0 yorum

Cumartesi yeni bir yer keşfettik. Arkadaşımın süper tarifiyle (sadece kartal heykelinin orada ve kırmızı tuğlalıydı diye tarif etti) Beşiktaş'ta Misket Şarapevi'ni bulduk. Baba Zula'nın solisti ve eşinin sahibi olduğu eski bir ev ya da konak tam olarak bilmiyorum. Tahta merdivenlerden başladık yukarı doğru çıkmaya, ilk kat dolu zaten her kattaki odalar küçücük, sonra bir kat daha, bir kat daha çıktık sonunda bir yer bulduk, sığıştık. Şarabı yarım litre ya da bir litre alabiliryosunuz. Biz 4 kişi olduğumuz için 1 litre istedik yanında peynir tabağı, kızarmış ekmek, süperdi. Şarapları kendileri yapıyorlarmış Misket Şarabı. Sohbet, şarap, müzikler (Balkanlardan esintiler) çok hoştu doğrusu. En sonunda ısrara dayanamayıp Lübnan mutfağına (bazı yerlerde İsrail yemeği olarak da geçiyor hangisi tam olarak bilemiyorum) ait bir yemek olan Falafel yedik. Misket köfteye benziyor ama içinde nohut var. Yanında tarator sos ve lavaş ile servis edildi. Oldukça lezzetliydi. Misket Şarapevi benim çok hoşuma gitti artık Beşiktaş'a gittikçe uğrayacağımız bir yer daha var. Nasıl gideceğiz derseniz; ,balıkçıları geçtikten sonra ortadaki kartal heykelin arkasındaki sokaktan ilerleyip ilk sağa dönünce kırmızı tuğlalı bina.

12 Mart 2010 Cuma

İsyandayım yine!!!

0 yorum


Ben de merak ediyordum Beşiktaş'taki Dolmabahçe Sarayı'nın orada üst geçidin altındaki durak niye kaldırıldı diye. Meğerse Başbakanımız Dolmabahçe Sarayı'nın bazı bölümlerini ofis olarak kullanıyormuş ve SARAY'a girip çıkarken zorluk olmasın diye kaldırılmış.!!!!

Oscar da gitti

0 yorum

Dün akşam Oscar alan filmi izledik. "Ölümcül Tuzak" Türkçe dublajlıydı ama napalım, olmasaydı da farketmezdi herhalde. Kişisel görüşüm tabi ki ama ben bu filme neden Oscar verildiğini anlamadım, gizli bir anlamı falan var da biz mi anlamadık. Yine her filmde olduğu gibi sevecen, sempatik, zavallı Amerikan Askeri, külahıma anlatın siz onu. Hem konu hem de görselliği ile Avatar dururken neden bu film aldı Oscar'ı; ona bakarsanız biz de "Nefes" i aday gösterseydik o zaman, bence "Ölümcül Tuzak" tan daha başarılı. Eurovision şarkı yarışması gibi oldu kazanan var da niye kazandığı anlaşılmıyor.

5 Mart 2010 Cuma

Hasta Hakları Var mı Yok mu?

6 yorum


Anneannemin bir süredir kalbiyle ilgili şikayetleri vardı ama zavallı kadın şu anda annemle daha çok ilgilendiği için (annem MS biliyorsunuz ve yürümekte güçlük çekiyor daha doğrusu pek yürüyemiyor duygu sömürüsü olmasın daha önce bahsetmiştim sadece hatırlartma yaptım) kendi hastalıklarıyla uğraşacak zamanı bulamamıştı. Neyse geçen haftalarda kendisine Florence Nightingale Hastanesi Çağlayan'dan randevu aldım kardiyoloji bölümü Uzm. Dr. Necla Hüseyinoğlu. Neyse dün gitti muayene olmak için zaten 15.45 randevusuna 17.30 da girebildi yanında ben gidemedim ne yazikki işten dolayı, başka bir tandığımız gitti ne de olsa anneannem 76 yaşında yanında birinin olması iyi olur. Neyse geç de olsa doktor alıyor içeri anneannem başlıyor anlatmaya şikayetlerini doktordan ilk hareket zaten kısa kes de sadede gel iması ardından anneannemin kalbimde çarpıntı oluyor sözü üzerine " daha mı olmasın" !!! ne demek bu yani 76 yaşındasın aslında ölmen lazım ama buraya gelmişsin vaktimi alıyorsun mu ne demek, anneannem şaşırmış yani ben de tedavi olmak isterim demiş kadın. Şimdi terbiyemi bozucam hey doktor sen bu kadının yaşadığı kadar sıkıntıyı yaşasaydın çoktan hipokrat'ın yanına giderdin. Bu kadının daha yapacak çok işi var sana mı kaldı yargılamak ayrıca senin her hastanın saygınlık görme hakkı olduğundan hastalara nezaketle, güleryüzle yaklaşmak gerektiğinden hiç mi haberin yok. Savunmanız akşama kadar bir sürü insanla uğraşıyoruz mu . Doğru tabi ki sizin de eminim haklı olduğunuz noktalar vardı ama bu mesleği seçerken zorluklarını da biliyor olmanız gerekirdi. Ben de, eşimde, bir sürü arkadaşım da işyerinde o kadar farklı insanlarla ve işlerle uğraşıyoruz ki ne yapalım yani önümüze gelen bağıralım mı? Yapmayın lütfen biraz daha saygılı nazik ve güleryüzlü olun mesleğiniz çok onurlu bir meslek onu hakedin, ettiğiniz yemini unutmayın.

İstedikleri oldu!!!!

0 yorum

Artık Amerika ile ticarette yeni bir şey daha var KINA bundan sonra kına ihraç edicez ki Temsilciler Meclisi her bir tarafına yakabilsin. Evet Ermeni soykırımı nihayet istedikleri oldu ve kabul edildi. İnsan haklarının teşvikinde ABD dünya lideriymiş !!! alla alla Amerika nasıl Amerika olmuş acaba kaç bin insanı katletmişler yerinden yurdundan etmişler, bunların hesabını soruyorlar mı kendilerine; sadece yaptıkları filmlerde hep mutlu son bitiyor ABD büyük ülke suçlarını kabul eden ülke kendini yargılayan ülke nerde sadece filmlerde. İnsanları renkleri siyah diye çeşitli eziyetlere tabi tutan hala bile bu konuyu aşamamış ülke sen değil misin hangi insan haklarından bahsediyorsun. Ama o kadar güzel tezgahlanmış bir oyunun içindeyiz ki elimizi kolumuzu verdik de verdik hala da devam ediyoruz. Sonumuz hayır olsun (ki hiç sanmıyorum)

3 Mart 2010 Çarşamba

Kitaplarım Geldi!!!

0 yorum

Yaşasın yeni kitaplarım geldi bir an önce okumaya başlayacağım heyecanlıyım her kitap alışımda olduğu gibi. İşte buradalar. Kitaplarımı D&R'dan aldım. Kitap bilgileri de D&R internet sitesinden alınmıştır.



Arka Kapak

... Kuzey ormanlarından çıkıp geldiler, cesur, dağınık, marifetli ve henüz yolun başındaydılar. Önce bozkıra, sonra Çin içlerine ve sonra da sonu başı belli olmayan bir sel gibi garba doğru yayıldılar ...

Türkler adıyla tarihe geçen bu boylar, aileler ve kavimler bütünü batılıların gözüyle çoğunlukla barbarlığın simgesi olsalar da Orta Asya'nın yüksek uygarlıklarından birini ve bazen küçük devletlerinin bazen de devasa imparatorluklarının sınırları dahilinde kültürler arası barışı ve huzuru tesis ettiler. Bazen memluk, bazen efendi ve bazen de birbirlerinin en amansız düşmanıydılar. O en baştan beri inandıkları dinlerinden hiç vazgeçtiler mi, ne kadar Budist ne kadar Hıristiyan ne kadar Yahudi ve ne kadar Müslüman oldular? Tüm bu yüzyıllar boyunca tek arzuları, tüm o savaşlar, yağmalar, fetihler, din değiştirmeler ve sergilenen bilgelikler sadece barışa ve huzura kavuşmak için miydi?

Bu türklerin, Halaçların, Hiong-nuların, Osmanlıların, Memlukların, Rusların, Çağataylıların, Tu-kiuların, Selçukluların, Çinlilerin, Hintlilerin, Karakoyunluların, Timurların, Arapların, Kazanların, Tatarların, Bulgarların, Türkiyelilerin, Hunların, Kıpçakların, Ermenilerin, Peçeneklerin, Safevilerin, Gaznelilerin, Bayatların, Rumların, Özbeklerin, Hitanların, Farsilerin, İhşitlerin, Tolunoğullarının, Kürtlerin, Yakutların, Kırgızların, Azerilerin, Moğolların, yani bir coğrafyayı yüzyıllar boyunca paylaşan hakların, ittifak ve itilafların, yani bir coğrafyayı yüzyılar boyunca aslında yaşadığımız günün hikayesidir.

Altay Türklerinde Ölüm, Orta Asya'da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar, Moğol İmparatorluğu Tarihi, Orta Asya: Tarih ve Uygarlık, Türklerin ve Moğolların Eski Dini'nden sonra ünlü Türkolog Jean-Paul Roux sizi 2000 yıllık tarih içinde bir yolculuğa, bildiğinizi sandığınız ya da hiçbir fikriniz olmayan olaylara, insanlara ve inançlara tanıklık etmeye davet ediyor.

Yazar:Jean Paul Roux



 Arka Kapak

'Bizans'ta Kayıp Zaman', İstanbul'un geçmiş yaşamlarıyla ilgilenenler için bir enfiye kutusu, bir başucu kitabı niteliğinde. Kentin, fetih öncesi 'Konstantinopolis' kimliğiyle yaşadığı 1123 yıl, sokakları, anıtları, sarayları, tüm görkemi ve özgün karakterleriyle yeniden canlanarak, okurla birebir iletişime giriyor. Ve kitap bu niteliğiyle, yeni bir yazın türünün habercisi olacağa benziyor.Okur, yitik Bizans zamanının labirentlerinde dolaşırken, bin yıldan uzun süre tüm dünyada 'Kentlerin Kraliçesi' olarak anılan kentin tarihi mirasının ne denli cömertçe harcandığına da tanık olacak.

Yazar:Mehmet Coral



Bu kitabı da tavsiye üzerine aldım bir de Radi Dikici'nin Bizim Bizans kitabını da alacağım; sizin de okumamı tasviye ettiğiniz kitaplar olursa görüşlerinizi beklerim. Ortaokulda ya da Lisedeyken tarih denildiği zaman "aman öfff "derdik ama şimdi çok daha farklı zorlama yok belki de ondan. Geçtiğimiz pazar günü de Sultanahmet turu yaptık arkadaşlarla çok keyifliydi. Fotolar gelir gelmez ekleyeceğim. Ayasofya (ki gitmeyeli kaç sene olmuş ne ayıp), Topkapı Sarayı ve At Meydanı eski hipodromda bulunan Örme Sütun, Dikilitaş ve Burmalı Sütun ziyaretlerini yaptık. Yerebatan Sarnıcının önünde bulunan Million Anıtı (artık fazla birşey kalmamış tabi) Gitmeden önce de kısa bilgiler çıkardım arkadaşlarım için  rehber havasına girdim yani umarım onlar için de iyi olmuştur ama ben kendi adıma bilmediğim bir sürü şey öğrendim. İşte şimdi bu kitapları daha çok okumak istiyorum Eski İstanbul'u anlamak istiyorum neymiş ne olmuş. Ama şu bir gerçek ki tarihe hiç saygımız yok, zaten Türk Milleti olarak hiç birşeye saygımız yok ki. Ayasofya'nın duvarlarına neden isimlerini yazarlar yani bu nasıl bir sadistçe zevk veriyor anlamış değilim. İşte cehalet kadar illet birşey yok. Hep bunlar o yüzden geliyor başımıza ah şu İstanbul bir temizlense ama nasıl. Neyse yine sinirlendim yaşamak her geçen gün daha zor oluyor. 




Arka Kapak

"Acımasız ve bir o kadar da heyecan dolu! "İsimler Kitabı" içindeki şaşırtıcı karakterler ve yaşayan efsaneler ile, sizi yüzyıllar ve kıtalar arası, karşı konulmaz bir yolculuğa çıkaracak. Unutulmaz bir kitap."Gayle Lynds, Nen' Jin-k Times"Çarpıcı bir şekilde kurgulanmış tarihi bir roman... Yahudi mistisizmi ile çağdaş cinayet romanlarının bir sentezi. Akıcı, heyecanlı ve zekice..."Kirkus Rcrittvs"İnandırıcı karakterler, durmak bilmez bir konu ile birleşerek zevk ve heyecanla okunan bir gerilim romanına dönüşüyor."Libmry Journal

Yazar:Jill Gregory


Şimdi bana müsade kitaplarımı okuyacağım :)