21-25 Nisan arası dört gün Norveç'teydim aslında Oslo'da. Ayşeciğimi gördüm nihayet kaç aydan sonra doğrusu çok özlemişim arkadaşımı, onlar buradan gideli bir seneyi geçti. Hergün internet vs. gibi yöntemlerle görüşüyor olsak da görmek başka tabi. Birlikte güzel dört gün geçirdik.
İzlanda'daki adı garip yanardağ patlaması yüzünden Norveç'e gidişim çok sorunlu oldu. Aslında aynı tarihlerde eşim de eğitim için Stockholm'de olacaktı sonra Oslo'ya geçecekti. Ama eğitimi verecek olanlar İngiltere'de mahsur kaldığı için eğitim iptal oldu hatta sabah havaalanına gittiğimizde herşeye rağmen gitsem mi diye düşündüğünde öğrendik ki Stockholm uçuşu da iptal olmuş ama Oslo'da sorun yok. Dolayısıyla kocamı burada bırakıp gittim :( Yaklaşık 3.5 saatlik yolculuktan sonra uçak Oslo Gardermoen Havaalanı'na indi. Ama o da ne kar mı yağıyor evet biraz :)) işte şimdi yandık dedim neyseki sonraki günlerde böyle birşeyle karşılaşmadım. Ayşecim beni havaalanında bekliyordu zaten. Şehir merkezi ve havaalanı arası yaklaşık 60 km, hızlı tren "Flytoget" ile 20 dk. sürüyor. Hemen trene atlayıp şehir merkezine geldik. Şehirde ulaşım çok kolay mesafeler çok kısa yani şehrin bir ucundan diğer ucuna gitmek için bizim burada yaptığımız gibi trafiği hesaplamanız gerekmiyor. Merkez oldukça canlıydı. Merkez dediğim Karl Johans Gate ve onun paralelindeki caddeler. İnsanlar bütün bir kış soğuk ve karanlık havada geçirdiklerinden onlar için biraz güneş çıkması hemen dışarı atılmak için yeterli. Birkaç saat dolaştıktan sonra karnımız acıktı hadi pizza yiyelim dedik Peppes Pizza'ya girdik. Meclis binasına yüzünüzü döndüğünüzde sağ tarafta kalıyor aslında şehrin birçok yerinde bu pizzacı zincirinden var. Ama bu kadar pahalı pizza mı olur yahu hem de kötüydü. Bir daha dışarda yemek yemeyelim teklifi benden geldi :)) Yemek için dışarda fazla zaman geçirmediğimizden size şurda şu yenir diyemiyorum.
Ayşe'nin işyeri Karl Johnas Gate üzerinde ve orada H&M bulunca bayağı sevindim doğrusu. Oslo'da birşeyler alınabilecek nispeten ucuz bir yer ve Türkiye'de yok. Ertesi gün planımıza bunu dahil ederek metro ile eve döndük. Ayşe'lerin eve metro çok yakın iki adım mesafede Carl Berners Plass olarak geçiyor semt..
Oslo'da en büyük sıkıntım üşümek oldu zaten ben normalde de çok üşürüm ama orada daha fazla üşüdüm. Cafelerin çoğunda ısıtıcı yok, olsa çok işe yarardı. Aslında güneş çıktığında iyi ısıtıyor ama çoğunlukla kocaman bulutlar ardına saklıyor, işte o zaman soğuk. Norveç gördüğüm en güzel gökyüzüne sahip. Bulutlar hiç bu kadar yakın gelmemişti, çok güzeldi. Hava açık, gerçekten sanki gökyüzü başka bir maviydi orada. Ayrıca hava saat 9' dan sonra kararmaya başlıyor daha çok gün kullanılıyor ne güzel.
Ertesi gün sabah Ayşe ehliyet sınavına gitti teorik sınavı daha önce geçmiş iş pratik sınava kalmıştı, çok heyecanlıydı tabi ben uyuyordum o saatlerde sonra güzel haberle geldi sınavı geçmiş geçici ehliyetini almıştı bile. Norveç'te ehliyet almak da oldukça zor yani bizim burdaki gibi hadi kitaptaki soruları ezberle geç değil. Bayağı prosedür var hem maddi hem manevi olarak zorlayıcı. Norveç'te trafikte, başınıza gelebilecek en korkunç şeylerden biri yayaya çarpmakmış o yüzden yaya geçitlerinden güvenle geçebilirsiniz bizdeki gibi kimsenin acelesi yok üstünüze çıkmaya çalışmıyorlar neyse bu güzel haberin ardından keyifli bir kahvaltı yaptık ve bugün arabayı almadık çünkü benim günlük biletim vardı. Metroya bindik ve Majorstuen'ya (Mayuşta diye okunuyormuş) geldik.. Cafelerin ve dükkanların sıralandığı canlı güzel bir semt. Oradan yürüyerek Frogner'e Vigeland Park'a gidiyoruz. Gustav Vigeland tarafından yapılan bronz ve granit heykellerden oluşan park çok güzel, heykeller çok enteresan. İnsanlar bisikletleriyle park içinde turluyorlar, tertemiz bir park. Parkta bol fotoğraf çektikten sonra oradan çıkıp aynı yoldan geri dönerek şehir merkezine doğru yürümeye başladık Norveç'te insanlar çok doğal ve sıcak yani soğuk ülkenin sıcak insanları. Şehir merkezinde Kraliyet Sarayı'nın içinde bulunuduğu Slotts parkının içinden geçiyoruz. Havalar biraz daha ısınınca insanlar bu parklara piknik ve mangal için geliyorlarmış tek kullanımlık mangalları varmış işte onlar da bizim gibi yeşil alan gördü mü dumanları tüttürüyorlarmış ama çöplerini ardında bırakmadan tabi ki !!! Kraliyet Sarayına sırtınızı döndüğünüzde gördüğünüz cadde Karl Johans Gate. Norveç'in kurtuluş bayramı olan 17 Mayıs'ta özellikle bu caddede şenlikler düzenlenir hatta tüm cadde ve sokaklar sabunlu sularla yıkanırmış. Caddeden aşağı iniyoruz sağ tarafta Ulusal Tiyatro var. Biraz daha ileride Grand otel ve tam karşımızda Parlamento Binası.
Karl Johans Gate Kraliyet Sarayı'ndan
Vigeland Park The Monolith
Geldik Cuma'ya bugün arabayı aldık. Frogner'de dün gezemediğimiz sokak aralarını
biraz dolaştık evler çok güzeldi, rengarenk ve bakımlı. "Bygdoy" a geçtik arabayla burası bir yarımada, üzerinde Fram, Kon Tiki gibi birkaç müze var ama hiçbirini gezmedim bir tanesinde zaten restorasyon vardı. Bygdoy da arabayı 20 dk park ederek biraz yürüdük, havalar ısınınca insanlar kendini buradan denizin sularına bırakıyormuş. Denizin rengi beni biraz ürküttü doğrusu biraz karanlık geldi bana.
Bygdoy
Bygdoy'dan ayrıldık. 2 saatlıik Fjord turu
yapmak istedik fakat araba dert oldu bir türlü park yeri bulamadık park
yerleri en fazla 2 saatlik ve daha uzun saat park etmez isterseniz
bayağı bir parayı gözden çıkarmak lazım.Neyseki Soydan bizi kurtardı da
arabayı aldı bizden. Belediye Sarayının da bulunduğu meydandan tekneye bineceğiz. Belediye Sarayına sırtınızı döndüğünüzde sağ tarafta "Aker Brygee" hem alışveriş merkezinin adı hem de bu semtin adı. Biraz daha gerisinde Nobel ödüllerinin verildiği "Nobel Peace Center" bulunuyor. Sol tarafta iste bir rönesans kalesi olan "Akershus
hatta bir de küçükler lego yapıyorlardı burada gördüğünüz kaplan da legolarla yapılmış Nobel Peace Center hemen arkada.
Nihayet Fjord turu için kalkış zamanı. Küçük bir tekneye bindik rehberimiz olan kız tekneye binerken hoşgeldiniz diye karşılıyordu, güleryüzlü bir Norveçli daha. Teknenin arka taraflarınaa doğru oturduk daha rahat fotoğraf çekelim diye ama dondum doğrusu battaniye de vardı ama yine de orada hasta olmadım ya bravo bana :)) küçük küçük adalar üzerlerinde renkli evler kış olduğu için herhalde çok da canlı gelmedi bana yani belki yazın daha iyi oluyordur.
İki saatin sonunda keyifli bir ama soğuk bir gün geçirmiştik daha doğrusu geçirdim diyeyim çünkü sanırım ben fazla üşüyorum :))
Cumartesi günü Soydan da çalışmadığı için hep birlikte önce bir ev dolaştık Ayşeler için. Oslo da ev sistemi oldukça değişik, açık arttırmaya çıkıyor evler çok veren alıyor ama yine de kaybetme şansınız var eğer evlerin elinde bulunduğu büyük şirketlerin üyelerinden biri çıkıp bu evi almazsa ev sizde kalabilir nitekim Ayşeler için böyle bir durum sözkonusu olmuştu. Bugün rotayı "Frognerseteren" e çevirdik, kış olimpiyatlarının yapıldığı atlama pistini de geçip tepeye çıktık. Burada hala kar vardı, lise son sınıf öğrencileri sınav öncesi eğlence için kamp kurmaya gelmişler, ahşap büyük bir ev görünümünde bir cafe vardı güneş de varken kaçırmayalım dedik, oturduk hatta garson da Türktü çok da neşeli bir insandı :)) . Manzara muhteşemdi, fjord turu esnasında tekne ile geçerken geçtiğimiz yerleri bir de tepeden gördük ve tepede hala kar vardı. Buradan ayrıldık, durmak yok yola devam. Yaklaşık 40 dk.lık yolun ardından şirin bir kasaba olan "Drobak" a geldik. Sıcak bir kahve bu havada iyi gider diye düşünüp bir cafe'ye oturduk, tabi dışarda oturmak ne mümkün hemen içeri kaçtık. Bu şirin yerde kalışımız kısa oldu o yüzden. İstikamet sıcak ev :))
Frognerseteren
Ve geldik son güne yani Pazar. Tabi bugünü de boş geçirmek olmaz ama uçağım saat 4'te kalkacağı için fazla da uzaklaşmak istemedik. Evden yürüyerek "Grunerlokka" ya geldik. Burası da cafe ve dükkanların bulunduğu pazar olmasa daha kalabalık olduğunu tahmin ettiğim, bir cadde. Grunerlokka'ya gelirken Sofienbergpark'tan geçtik. Ayrıca pazar günleri de bit pazarı kurulduğu bir park var, onun adını şimdi hatırlamıyorum ama hemen pazara daldık tabi. Vakit olsaydı daha çok dolaşmak isterdim. Tezgahları dolaşıyoruz bir de bakıyoruz adam Türkçe konuşuyor, seneler önce gelmiş yerleşmiş neyse Ayşe bana güzel bir viking gemisi alıyor tezgahtan adam da aman gurbet diyerek diye bana uyduruk da olsa bir yumurtalık hediye etti, İstanbul'dan geldik dedik, hatıra olsun oralarda var mıdır bilmem ama dedi !!! Yok ya biz de yumurtalık biz bilmeyiz genelde tavadan yeriz bir yumurtayı. Ne çabuk unutmuş memleketini neyse hatıra hatıradır. Sonra bir cafe ye oturup Soydan'ı bekledik veda vakti yaklaşıyordu. İşte beklenen kişi geldi havaalanına doğru yola çıkış vakti.
Ivır zıvır pazarı